15 Şubat 2011 Salı
eh
Bugün komik bir hikaye anlatasım yok. Hayatımın keyifli anlarından biri değil bugün. Hani öyle iyi niyetli olduğumdan hep üzülüyorum diye bir iddiam da yoktur. hatta sağda solda "Abi değer vermiyceksin sevince eziliyorsun" tiplere uyuz olurum. Elimi uzattığım her sevgi dolu şeyin elimi yakmasına elimi en sonunda sıkı sıkı tutan şeye de ulaşamıycak kadar uzak olmama isyandayım bugün. Sevgililer gününü 4 kız geçirmeye sevginin acabalardan ve birgün içimi sıkıcak bir olaya dönmesi kuşkularına nefretteyim bugün. Haksızlıklara, ailemden uzak olmaya, her eve döndüğümde ailemi daha yaşlanmış bulmaya, her zamansız telefon çaldığında birine birşey oldu diye korkmaya isyandayım. Blues feste 24 yaşında olmadığım için gidememeye, doğum günümda yine kapımı açtığımda nergis görmemeye, güvenimi, zamansız kahkahamı gözyaşımı yutmaya öfkeliyim. Herşeye rağmen şu adrenalin geçtiğinde yine pollyanna olacağımı bilmeyi yarın yine abuk subuk şeylere gülerek herşeyi geyiğe çevireceğimi tahmin etmeyi de istemiyorum. İstemesem de önemi yok planlamaya gerek yok. Sadece kızgınım o kdar.
26 Ocak 2011 Çarşamba
Asla asla deme!
Merhaba yine, Murphy kanunlarının istisnasız örneği olmanın bana öğrettikleri nedeniyle ayrıca hayatım boyunca çok kolay gaza gelmiş bir insan olduğum için şu hayatta asla yapılmaması gerektiğine kesin inandığım bazı şeyler var. Deneyip gördüm çoğunu ve önermiyorum. Bana göre asla yapılmaması gerekenler:
- Asla sınav gecesi oturup Cüppeli Ahmet hoca izleme.
- Asla sarhoşken ranzaya tırmanmaya çalışma
- Asla sarhoşken merdivenleri koşarak çıkma
- Asla sarhoşken, anneni sarhoş olmadığına ikna etmek için mantıklı konuşmaya çalışma
- Asla sarhoşken, hoşlandığın çocukla mantıklı konuşmaya çalışma
- Asla broşür/şeker dağıtanlarla ya da mendil satıcı çocuklarla göz göze gelme
- Asla komşularıyla gün yaparken anneannenin evine gitme
- Asla oda arkadaşınla senkronize bir biçimde aynı diziyi izleme, oda sitcoma dönüyor
- Asla oda arkadaşınla senkronize bir biçimde glee izleme, beyninde sürekli aynı şarkıyı çalan bir ipod oluşuyor
- Asla küçük de olsan gaza gelip de kuzeninin eline boncuklu tabancayla ateş etmesine izin verme
- Asla küçük de olsan gaza getirilip dilini prize sokma
- Asla en küçük sen olduğun için omuza alınıp erik toplarken gülme, çişini kaçırdığın için bırakılıp düşüyorsun
- Asla mortal kombat oynayan abinin bilgisayarının fişini çekme
- Asla facebook açmam deme
- Asla formspring açmam deme
- Asla İsmail Yk'yla dalga geçme
- Asla gaza getirilip 6 litre su içme
- Asla "Tutski Koyaman" diye bir futbolcu olduğuna inanma
- Asla "Kırılsaydı acıdan duramazdın" diyenlere inanma
- Asla sokaktan dönerken sağı solu kontrol etmeden çıkma çaycı çarpabilir
- Asla miden bulanırken tuvalete koştuğunda önüne bakmamazlık etme çaycı çarpabilir
- Asla yaprak dökümü izleme
- Asla annenin yaprak dökümü izlemesine izin verme
- Asla mağaza görevlisine üstümdeki nasıl olmuş diye sorma
- Ve kendi başıma gelmemiş olsa bile en önemlisi asla formspringte eskisevgiline soru sorarken anonim olmayı unutma
24 Ocak 2011 Pazartesi
Truman Show sendromu
Truman Show filmini belki hatırlayanlarınız olur. 1998 yapımı Peter Weir'ın yönettiği Jim Carrey'nin de muhteşem oyunculuğuyla gerçekten yaşanmış gibi hissettiğiniz bir dram komedi. Ben bu filmi izlediğimde 8-10 yaşlarındaydım sanırım ama filmi tam anlamama rağmen çok deli etkilendiğimi hatırlıyorum. Zaten davranışlarımın izlendiğine dair paranoyalarım jim carreyle hayat bulmuştu:D Yaşım daha ilerleyip filmi yeniden izlediğimde yine aynı etkiyi hissettim. Ama ben de bariz bir takıntı oluşturdu bu. Emindim yani aynı onun gibi tvlerden izlendiğime. Aya baktığımda beni izleyenleri görebileceğim bir nokta ya da ayın fake olduğuna dair bir kanıt arıyordum. Odamda orta yerde giyinmemeye, misafirliğe gittiğimiz yerlerde atka raflara, avize başlıklarına soba borularına falan baktım bir süre:D Emindim çünkü kamera olduğuna. Hatta bence Truman Show'u bana izleterek benimle dalga geçiyorlardı. Şimdi böyle anlatınca çok paranoyak ve korkutucu geldi ama öyle değil aslında. Bu benim için baya eğlenceli bir durumdu. Kendi kendime eğleniyor beni izleyenlere ufak oyunlar falan yapıyordum. Her küçük kız çocuğu gibi yıldız olma hayalleri benim için biraz daha gerçekçiydi sadece. Odada şarkı söylüyor beni yukarıdan alkışladıklarını hayal ediyordum. Çok avantajlı yanları da vardı. Başka bir dünyada ünlü olma düşüncesi beni epey mutlu ediyordu. Ne zaman annem ve babamla kavga etsem, ya da okuldaki arkadaşlarımla bunların tamamen bir senaryo olduğunu onların gerçek ailem olmadığını şu video showundan çıktığımda herkesin arkadaşım olacağını her istediğimi yapacaklarını düşünüp kendimi avuturdum.
Bu psikolojik bir problem değil ya:D Bence gayet eğlenceliydi hani deli değilim bence yani heralde inşallah. Ama düşünün ne zaman annenizin bulmamasını istediğiniz birşeyi saklasanız şap diye bulmaz mı kendi koyduğu gibi, ya da sen söylemeden yada alakası olmayan bir durumla ilgili sanki biliyormuş gibi konuşan arkadaşlara "Sen bunu nereden biliyorsun? Söylemedim ki ben sana" denmez mi:D Yani bence gerektiğinde bulamayıp sonra alakasız zamanlarda bulduğun eşyalar, annenin uyarısından sonra gerçekleşen kazalar, kış vakti alnından sivrisinek ısırması falan bence bunlar hep senaristlerin showu canlı tutma çabası:D Gerçekçi değil mi? İtiraf edin sizce de mantıklı:D
Bu psikolojik bir problem değil ya:D Bence gayet eğlenceliydi hani deli değilim bence yani heralde inşallah. Ama düşünün ne zaman annenizin bulmamasını istediğiniz birşeyi saklasanız şap diye bulmaz mı kendi koyduğu gibi, ya da sen söylemeden yada alakası olmayan bir durumla ilgili sanki biliyormuş gibi konuşan arkadaşlara "Sen bunu nereden biliyorsun? Söylemedim ki ben sana" denmez mi:D Yani bence gerektiğinde bulamayıp sonra alakasız zamanlarda bulduğun eşyalar, annenin uyarısından sonra gerçekleşen kazalar, kış vakti alnından sivrisinek ısırması falan bence bunlar hep senaristlerin showu canlı tutma çabası:D Gerçekçi değil mi? İtiraf edin sizce de mantıklı:D
23 Ocak 2011 Pazar
Anne monologları no:1
Anneler... Şu hayatımda yokluğuna en dayanamıycağım insan heralde. Bir ev hanımı ve çocuklarının anası modu olmayan hatta zamanının çoğunu çalışarak geçiren bir anne olmasına rağmen annemin işi gücü beni sabahları kahvaltı etmeye zorlamak, gördüğü yerde tişörtümü eşofmanımın içine sokmak, sürekli "çorap giy" demek, kusana kadar yemiş olsam da halabir lokma daha yedirmeye uğraşmak bunu yaparken de "ekmeksiz ye" demektir. Mesela bu haftasonu body üstüne uzun kollu bluz üstüne kazak üstüne de sweat giymişken (bir de paltom var tabi) hala üstündeki ceketi sana vermeye uğraşan insandır anne. Aynı lafı yüz kere söyleyen,"genelde odanı topla olur bu", genelde drama kraliçesi, söylediğini unutan unutmadığını iddia eden unuttuğu ortaya çıkınca da geçiştiren insandır anne.Anne şom ağızlıdır. Ne zaman bir konuda seni uyarsa olacağı yoksa bile bir olay olur. Annemin döküceksin diyip de dökmediğim, bozucaksın diyipde bozmadığım, kaybediceksin diyip de kaybetmediğim hiçbirşey yok sanırım. Yalnızca o söylediğinde olur gibi. Doğa üstü birşeyin olacağını bir gün söylerse de olacağına sonsuz inancım var hani.
Anneler azarlar ve hep şikayet eder. Sitemkar sesi ile bir olayı anlatmayı bitirdikten sonra takılır ve bütün gün isyan tonlamasıyla konuşur. isyan edercesine"portakal ye" diyen anne yaşam enerjisi sömürür. Ama benim annem kimi zaman farkında kimi zaman farkında olmayarak hayatıma epey eğlence katıyor:D
Unutkan annemin klasiği bana birşey anlatırken ne anlattığını unutup "şey işte söyle" diye başlayıp sen "ney işte?" diye sorup "şey işte söylesene" diye kızarak dialogu kısır döngüye çevirmektir. Bizim evde herkes birbirine birşey hatırlatmayı tembih ederken bir kişinin bile birbirine birşey hatırlattığını hatırlamıyorum herkes unuttuğundan kaynaklı. Annem unutkanlığın sınırlarını zorlayan bir kadın ama. Üniversitedeyken kasaptan kıyma alıp onu da poşetiyle paltosuna koyup sonra unutup aylarca paltoyu giymiyip evdeki kokunun ne olduğunu araştıran bir insan.
80lerin danslarında kalmış, şaşkın bakışlarıyla beni öldüren muhteşem bir varlıktır annem. Çok çalışması nedeniyle hergün belli saatlerde uyuyakalır hiçbir diziyi tam izleyemez de bu yüzden. Uykusunda asistanlarıyla konuştuğunu sanıp"hikmet şu hastaya mr çekilecekti" diye onu azarlayan uyandığında da çok mantıklı konuştuğunu sanan annem. Bilgisayarda otururken sen kafalarını uzatarak "o kim" "bu ne" diye sizi taciz eder anneler. Her arkadaşınız sevgilidir ve değerlendirmeden geçer. Her akşam gezmesi haber verilip öğütlerle bitirilir. Klasik annedir işte. Bu nedenle yazacağım tek tek annemin monologlarını. Nitekim beni hayata barışık tutuyorlar. Kısacası annemi seviyorum:)
Anneler azarlar ve hep şikayet eder. Sitemkar sesi ile bir olayı anlatmayı bitirdikten sonra takılır ve bütün gün isyan tonlamasıyla konuşur. isyan edercesine"portakal ye" diyen anne yaşam enerjisi sömürür. Ama benim annem kimi zaman farkında kimi zaman farkında olmayarak hayatıma epey eğlence katıyor:D
Unutkan annemin klasiği bana birşey anlatırken ne anlattığını unutup "şey işte söyle" diye başlayıp sen "ney işte?" diye sorup "şey işte söylesene" diye kızarak dialogu kısır döngüye çevirmektir. Bizim evde herkes birbirine birşey hatırlatmayı tembih ederken bir kişinin bile birbirine birşey hatırlattığını hatırlamıyorum herkes unuttuğundan kaynaklı. Annem unutkanlığın sınırlarını zorlayan bir kadın ama. Üniversitedeyken kasaptan kıyma alıp onu da poşetiyle paltosuna koyup sonra unutup aylarca paltoyu giymiyip evdeki kokunun ne olduğunu araştıran bir insan.
80lerin danslarında kalmış, şaşkın bakışlarıyla beni öldüren muhteşem bir varlıktır annem. Çok çalışması nedeniyle hergün belli saatlerde uyuyakalır hiçbir diziyi tam izleyemez de bu yüzden. Uykusunda asistanlarıyla konuştuğunu sanıp"hikmet şu hastaya mr çekilecekti" diye onu azarlayan uyandığında da çok mantıklı konuştuğunu sanan annem. Bilgisayarda otururken sen kafalarını uzatarak "o kim" "bu ne" diye sizi taciz eder anneler. Her arkadaşınız sevgilidir ve değerlendirmeden geçer. Her akşam gezmesi haber verilip öğütlerle bitirilir. Klasik annedir işte. Bu nedenle yazacağım tek tek annemin monologlarını. Nitekim beni hayata barışık tutuyorlar. Kısacası annemi seviyorum:)
Merhabaa
Eve dönmek çok güzelmiş=) uzun süren yurt odası eziyetinden sonra evine ve yatağına kavuşmak eşeğini önce kaybedip sonra bulma etkisi yarattı bende. Tabi şu da bir gerçek ki uzaktayken gerçekten daha çok özleniyorsun:D Yemekler senin için yapılıyor, programlar senin için. Ama temel problem eve her geldiğinde anneanne, babaanne, hala, teyze, dayı bütün akrabayı geldim diye arama zorunluluğu. Sen gelmeden bir hafta önceden itibaren zaten zilyon defa birbirlerine cemre ne zaman geliyor diye soruyorlar. Hepsinin de haberi oluyor saat kaçta geldiğinden. Gereksiz telefon konuşmasını ne çok seven bir milletiz. Telefonu açıp konuştuğunda geldin mi hoşgeldin sorusu tüylerimi diken diken ediyor. Eve yeni gelen insana "geldin mi?" diye sormanın anlamı nedir? geldim ki telefonu açıyorum dimi? yada uyuyan insana uyudun mu sorusu. "evet uyudum"a alternatif cevap ne olabilirdi acaba. Her neyse şu an popomu yaymış koltukta otururken çok da umrumda olmuyor merhabalaşma kısmını atlattım allahtan. Aslında bir yandan şımarıklık yapıyorum sanırım sevildiğim kocaman bir ailem var hepsinin de kendince "zekeriya beyaz"lıkları her ziyaretimi çok eğlenceli yapıyor. Şu blogu açma nedenim de bu:D Annem ve babamın süpersonik tepkileri artık içimde tutamıycağım kadar komik. Ve binbir aktivite hayaliyle geldiğim şu tatilde hiç olmazsa oturduğum yerde birşeyler yapıyım dedim=)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)